Cenk de benim kıymığım işte..

Çocuk yaşta yaşadığım dostlukları tüm yaşama genelleyip, o dostları baz alıp, sonradan hayatıma giren tüm erkekleri onlarla bir sanmak; sanırım erkekler konusunda, hayatımın en büyük yanılgılarından biri oldu…

Bana eskiden sorsan “kadınlarla erkekler salt arkadaş olabilirler mi?” diye, seni küçümser, “tabii ki!” derdim. Fakat hem çevreme, hem de kendi yaşadıklarıma baktığımda bugün o kadar da net değilim bu konuda.

20-40 yaş arasındaki kadınların erkeklerle ilişkileri, hormonlar ve cinsellikle şekilleniyor; bu nedenle salt arkadaşlıklar çok zor kuruluyor; bugün yani 46 yaşımda, ben buna inanıyorum.

Şu an bulunduğum noktada; araya cinsellik ya da en azından bunun umudu girmedikçe, erkeklerin (haydi insaflı ve umutkâr davranayım; %99’unun diyeyim) kadınları arkadaş olarak algılayamadıklarına eminim. Kadınların da benzer şekilde, erkekleri arkadaş olarak görmeleri için yine belli hormonların belli düzeye henüz ya ulaşmamış olması ya da artık gücünü yitirmesi gerekiyor.. Bence.

Bugün buna dair bir küçük beyaz taş’ım var, gel anlatayım..

Cenk ile ilkokul 1’de tanıştık ve aslında üniversite sonuna dek aynı okullarda okuduk, fakat dostluğumuz lise birden üniversite ikiye dek sürdü.

Lise bir’de herkesin adet olduğu üzre “sevgili yaptığı” bir dönemde, ben bu işlere uzaktım henüz ve arkadaşlarım sürekli “C. ya, bak Cenk var ya tam senlik, o da aynen senin gibi sürekli kitap okuyor” (kıstas iyiymiş aslında :)) şimdi düşününce) diye beni gazlarlardı, sanırım ona da aynı şeyi yaparlardı ki, bir gün kantinde ben en köşede oturmuş tuğla gibi “Kara Kitap”ı okuyorum (elbette hiçbir şey anlamıyorum, 14 yaşında Kara Kitap mı okunur?!), Cenk de elinde İkinci Yeni’den bir şair, geldi “n’aber C.?” dedi. Dedim ya zaten ilkokul 1’den beri muhabbetimiz var, girizgâh sorun olmadı. Sonrası da hiç sorun olmadı çünkü kitaplardan bir başladık ohoooo..

Fakat arkadaşlarımızın toplu umudunu kırıp kankaya bağladık anında, hatta öyle ki, ayrılmaz ikili olduk bir süre. 1997 yazında üni sonuçlarımızı beklerken, 3 aylık tatilde Cenk bana tam 40 mektup yazdı ki buna daha o sene tazecik çıkan “40 şiir ve bir” (Haydar Ergülen)den esinlenmişti. Sadece İkinci Yeni değil, Nilgün Marmara, İsmet Özel, hatta benim ideolojik ve melankolik yapımla bağdaştırıp bir süre derin hayranı olarak gezdiğim Kaan İnce… neler ki neler. 

Çok çeşitli arkadaşım vardı (özellikle de oğlanlar çünkü onlar kız grupları gibi melodram süslü değil dümdüzdüler ve bugün bile yakın ilişkilerimde baktığım kıstas: dümdüzlüktür..) ama Cenk’in yeri bambaşkaydı çünkü Cenk bugün bile hayran olduğum yapıda bir insandı: bana yeni birşey öğretebilen biriydi.

Di’li konuşmamdan anladın tabii, Üni.2’de yitirdim ben Cenk’i.

Nedeni de kız meselesi :) Güldüğüme bakma, baya koydu o zaman.. Ama bildiğin anlamdaki kız meselesi değil. İkimizin de arkadaşı olan bir kız, ki onunla daha eski arkadaştır, ben aslında aralarına girdim belki de, ikimizin bu denli yakın arkadaş olmasını sanıyorum o zamanki çocuksu duygularla kıskandı ve aramızda laf taşımaya başladı. Yarısı yanlış olduğuna bugün adım gibi emin olduğum bu laf saldırısına 17-18 yaşın toyluğunda karşı duramadık. Zaten apayrı noktalardayduk; ben 4 senelik erkek arkadaşımdan ayrılmıştım ve serserilik peşindeydim, Cenk de kimbilir ne dertle uğraşıyordu sonuçta gelmişiz taşra denebilecek Bursa’dan İstanbul’a, ev sorumluluğu okul sorumluluğu daha dün prensesken bugün çöp vergisi peşinde belediyede kapı aşındıran halk olmuşuz. Bir yandan götümüz kalkmış Murat Belge’den ders aldık diye, öbür yandan omuzlarımız düşmüş anamız babamızdan aldığımız harçlığı Nevizadeye yetiştireceğiz diye :) Ben bir sevgili yaptım o ara, bilmemneyin tek varisi, “çekilin VIP geliyor” diye partilerden partilere akıyoruz, Cenk zaten siyaset okuyor, İsmet Özel’e ve akabinde islami felsefeye kafayı takmış, Cumaya falan gidiyor, ben o sıra ideolojik bir STKya giriyorum, eylemden eyleme, haberlerde falan çıkıyoruz sürekli.. yani yollarımız çok ayrıldı. Koridorda görsek yüz çevirir olduk, çocukluk işte..

Güzel günlerdi şimdi bakınca geriye, hem boş, hem idealist, gençliğimi dolu dolu geçirdim şükür. Fakat Cenkten oldum bu arada.. Sonra da aklım başıma geldi gelmesine de, köprünün altından çok sular akmıştı, çok cam kırıkları, kağıt kesikleri vardı dönüş yolunda.. Olmadı yani.

Cenkten sonra da ööööyle güzel bir dostluk kuramadım hiçbir erkekle. Bir iki denemem oldu, hemen sevgiliye bağlandı, bende de meyil vardı tabii, olmadı. O güzel saf çocukluk arkadaşlıkları bitti gitti.

Ta ki 40 yaşıma girinceye dek!

İlkin yazar komşum, sonra Martie, bu sıra bizim İsviçreli derken derken çok şükür yine erkeklerle sadece arkadaş olabildiğim bir yaşa geldim! Çok ama çok mutluyum çünkü itiraf edeyim, çocukluğum boyunca erkeklerle kızlardan daha rahat oluyordum ben.. Ama işte Lise 2’de hormonlar bir başladı, 40 yaşa dek yakamı bırakmadı, tüm ilişkilerimi karmaşıklaştırdı :)

Şimdi yine hormonlar beni yavaş yavaş terk ediyor ve bence bu sayede eski güzel “dümdüz” günlerime yavaştan dönüyorum… Cenk’i yitirdim ama, belki yeni Cenk’ler hayatıma girecek, umuyorum….

Umut etmek zaten; dünyadaki en güzel duygu değil midir?!

Tolo, Yunanistan - 4.9.25

*

Hamiş. Bana bu yazıyı Derin Hakikatler’deki şu yazı yazdırdı aslında.. Çünkü çok içime işledi, çok tanıdık geldi ve çok düşündürdü beni orada geçen şu cümle: 

“… özlediğim ve ayrı düştüğüm birileri var mı diye düşündüm...Hani kıymık gibi aklımda kalan bir arkadaş.”

Aynen; Cenk de benim kıymığım işte….

Comments

Popular posts from this blog

Beni yazsana... dedi.

Girizgâh

İlk o..