Abuk bir hikaye kahramanı olarak; Dilara

Asıl adı Dilara değil elbette ama Dilara ismi "Gönül Alan" anlamına geliyor diye uygun gördüm ona. Çünkü bugün gönlümü aldı..... az biraz da aklımı.

Aslında birkaç sene önce çocuklarımız nedeniyle tanıştık, sonra ben ona onun değimiyle "en büyük iyilik"i yaptım - ki bence gayet de görevimi yaptım diyebileceğim bir konuydu, sonra o, girişteki pencereme ara sıra habersiz bir şekilde çiçek buketleri bırakmaya başladı. Hep "gel bir kahveye" desem de sürekli işi vardı, koşturuyordu, malum çocuklar, eşi uzakta çalışıyor derken, beni de davet etmedi çünkü "evi hep dağınık"tı ona göre - halbuki ben böyle şeylere hiç dikkat de etmem, önem de vermem.. Ama bir türlü 4-5 sene boyunca o ev hiç düzenlenemedi, yeterince hiç temiz olmadı, bana layık görülmedi.... Titizdi, bildiğin. Ne kadar temizlese düzenlese bile yeterli değildi kendi gözünde... Olabilir dedim, ısrar etmedim ama gözden ırak gönülden ırak nedeniyle, günden güne de koptuk gittik.

Sonra ben işte yazın taşa çarpıp tırnağımı dikine doğru kırdım ya, deniz ve güneşle sorun olmadı ama buraya gelip de kapalı ayakkabı giydiğim anda, tabii ki kırılan bölge ete batmaya, iltihaplanmaya ve dişçiden sonra en büyük korkum olan "tırnağın çekilmesi" korkuma neden olmaya başladı.. Tabii ki bir podolog arayışı öncesi, aklıma Dilara geldi çünkü onun eşi ve iki çocuğunda genetik olarak tırnak batması olduğunu anlatmıştı yıllar önce, mutlaka birini bilirdi değil mi....?

Mesaj yazdıysam, yıllar sonra, işte insanın "nazik noktası"na denk gelince böyle oluyor demek ki, upuzun cevap vermiş ve hatta demiş ki "zamanın varsa ben tüm malzemeleri alıp sana gelip göstereyim, podoloğa falan gitme, daha beter ederler, ben biliyorum, bu işin uzmanıyım". Canıma minnet, zaten doktordan kaçma uzmanı da benim, "haydi gel" dedim. 10 dakika sonra, kapıdaydı.

Tutturdu "ben senin ayağını yıkayacağım." Yahu öyle şey mi olur, Hz.İsa mısın mübarek kadın, o da dilencilerin ayaklarını yıkıyordu...... Ay yıkatmam ayağımı, ayıp. Sen göster diyorum yok, ille yıkayacağım. Neyse aşama aşama birlikte yaptık, tam 20dk özel sabunlarla sularla özel bir şekilde yıkandı ayağım. Sonra özel steril havlular almış, kurulandı. Sonra oksijenli sularla bir posta daha dezenfekte edildi. En son da batigonla iyice sıvandı. "Bir ay böyle dikkat edersen toparlar bu Allahın izniyle" dedi Dilara. İnanmak istedim.... Çok istedim. Çünkü deli korkuyorum, o tırnağın kıtırrrrt diye çekilmesi tırnaksız bir başparmak offfff kabus ki ne kabus. Allah vere de iş o raddeye gelmeye...

Dilara tutturdu "ben her gün gelip senin ayağını yıkayacağım CerenİM" dedi bana. Çok abuk bir durum içindeyim. Evet desem mümkün değil ayağımı birine yıkatamam (hayatımda maniküre pediküre de gitmedim ben, çok huylanırım o işlerden de) hayır desem ya iltihaplanırsa "ben sana dediydim" derse Dilara.... Hz. İsa.....

"Gel ama kahvaltıya gel" dedim.... Çaresiz. 

Geldi. 

Ben yine ayağımı yıkamış hazırlanmıştım. Dedi ki.

"Bak benim şu sağ elimin işaret parmağının tırnağını görüyor musun?" Baktım, upuzundu. Hani klasik gitaristlerin tırnakları gibi. "Bu" dedi, "benim acil durum tırnağım. Gerekirse bu tırnağımla etini açacağım, batan kısmı çıkartacağım." 

Ayyyyyyyyyyyyyy. Beni bir korkma aldı. Kendi evimde ameliyat ortamı. Olmaz asla kat'a olamaz. Korkudan bayılırım, baygın haldeyken yaparsın, başka türlü olmaz. "Şimdi değil" dedi. "Adana'ya gidiyorum. Babamın gözünde sarı nokta çıkmış, ona iğne yapılması gerekiyor. (Bir an iğneyi de Dilara yapacak diye anladım ben) Fakat 5 gün sonra dönüyorum. Döner dönmez geleceğim, eğer kötüye giderse tırnak burada (gözüme doğru kaldırdı, iki adım geriye çekildim, omuzlarım düştü)."

Kek yapmıştım. Sıcacıktı. Birer dilim yedik. "Ben" dedi, "Hep doktor olmak isterdim. Hem de öyle abuk subuk doktor değil (sanırım harici branşları diyor), CERRRRRRAH olmak isterdim ben. Kısmet değilmiş, işletme okudum, bankacı oldum. Fakat bizim küçük kız meraklı, ben de onu yetiştiriyorum inşallah cerrah olacak o!" dedi.

Bilemedim.......

"Diğer kızı da mühendis yapmak istedik ama maalesef sanata meraklı, ressam messam olacak maalesef.." diye de devam etti. "Karışılmıyor tabii, ama şöyle bir CeRRRRah olsa, fena mı olurdu CerenİM" diye bitirdi.

Ben de bittim..... Ah dostlar ben de bittim......

Kapıdan çıkarken birden durdu, geri döndü: "Bana bak!" dedi, tırnaklı işaret parmağını burnuma doğru sallayarak. "Sakın ha çorap bile giymeyeceksin. Açık kalacak. Hava alacak. Bu şekilde sabah akşam yıkayacak batigonlayacaksın. Çorap yok. Ayakkabı asla yok. Terliğin var mı senin, hah, onu giyeceksin."

"Nasıl olur, hava 13 derece yağmurlu" diyecek oldum. İşaret parmağının tırnağı burnuma doğru ilerledi. Sustum.

Şu an durumum budur; sol ayak ayakkabılı, sağ ayak çıplak ve terlikli:

Allahım ne olur kötüye gitmesin. Uzasın da kurtulayım, uzasın da kurtulayım... Bir de kar yağmasın ne olur, buz gibi havalar, ayağım donuyor şimdiden.. Nasıl geçecek bu 2 ay?

Comments

  1. Gecmis olsun hemsirecigIM :), Dilara'nin evini merak ettim, bir gun de pansumana sen mi ona gitsen.

    ReplyDelete
    Replies
    1. Dedim ben geleyim diye. Hayır gelemezsin dedi direkt hemşireciğİM

      Delete
  2. Ay Ceren az gerilimli çok sıhhi bi hikaye olmuş ama keşke az biraz Dilara'yı da tasvirleyeydin, gözümde canlandırarak gerileydim :) çok geçmiş olsun ve hatta geçti geçti..
    Esen

    ReplyDelete
  3. ah canım ya...hay allah. bir doktora git gözünü seveyim. böyle işin uzmanı olmayan birinin dedikleriyle olur mu?

    ReplyDelete
    Replies
    1. Uzmanıyım diyor :) Ben de korkuyorum doktordan ama yarın gideceğim evet :) F. diyor ki neden bu hikayeler hep benim başıma geliyormuşmuş..

      Delete

Post a Comment

Popular posts from this blog

Cenk de benim kıymığım işte..

Beni yazsana... dedi.

Girizgâh